Ebrû

Türk kitap sanatları arasında özel bir yeri bulunan ebrû, kitre veya benzeri maddelerle yoğunluğu arttırılmış su üzerine özel fırçalar yardımıyla boyaların serpilip, meydana gelen desenlerin kâğıda alınmasıdır. Etimolojik olarak Farsça, bulut gibi anlamına gelen ebrî sözcüğünden veya Çağatayca’da hareli görünüm, damarlı kumaş veya kâğıt anlamında kullanılan ebre’den geldiği düşünülmektedir.

Sanat tarihçileri ebrûnun 8. yüzyılda Çin’de, 12. yüzyılda Japonya’da ve 16. yüzyıl ortalarında da Hindistan’da benzer tekniklerle yapıldığını belirtmektedir. Günümüzde belgelenen en eski ebrû kâğıdı, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan 1519 tarihinden önceki bir döneme ait Mecmûatü'l-Acâib adını taşıyan eserde yer almaktadır. Bir diğeri ise Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Arifi’nin 1539 tarihli Guy-i Çevgan adlı eserindeki ebrûlardır.

Bütün klasik Osmanlı sanatlarında olduğu gibi usta – çırak usulü ile öğrenilen ebrû, geleneksel olarak sadece hüsn-i hat levhaların pervazlarında, tezhiplerin koltuklarında ve ciltlerde yan kâğıdı olarak kullanılmıştır. Türk ebrû geleneğinin en önemli özelliklerinden biri, asit ve kazein içermeyen, suda erimeyen ve ışıktan etkilenmeyen doğal boyalar ile at kılından sarılan özel fırçalar kullanılmasıdır. Ebrû çeşitleri arasında battal, somaki, neftli battal, serpmeli battal, gel git, taraklı, kumlu, hatib sayılabilir.

Günümüzde geleneksel üslubun yanı sıra soyut resim anlayışıyla bağımsız bir sanat dalı olarak da sürdürülmektedir.